Kayıtlı kullanıcılar
Kullanıcı
Şifre

Beni hatırla


Karışık fotoğraf

bursa veled-i saray camii
bursa veled-i saray camii
Yorumlar: 0
Mustafa Cambaz

nusretiye camii
nusretiye camii

            

   Sonraki Fotoğraf:
nusretiye camii


nusretiye camii
Açıklama: Tophane’de Kılıç Ali Paşa Camii’nin az ilerisinde bulunan Nusretiye Camii, 19. yüzyıl İstanbul camilerinin en büyüğüdür. Geçen yüzyılda yapılan camilere nazaran küçük olmasına rağmen bir sultan camisidir. Bânisi 2. Mahmut, camiye adını vermemiştir. Caminin adı, Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılışının yadigârıdır. İçerisindeki hatlar ise Osmanlı’nın en değerli hattatları tarafından yazılmıştır…
3. Selim zamanında yapılan ahşap Tophane Camii’nin ünlü Firuzağa yangınında yanmasından sonra, aynı yere 1823- 1826 yılları arasında 2. Mahmut tarafından yaptırılan caminin mimarı, Boğaziçini süsleyen birçok eserde imzaları bulunan Ermeni asıllı bir ailenin üyesi Kirkor Amira Balyan’dır. Mermer teraslarla ve hatlarla süslenmiş bu yapı bir camiden ziyade köşkü andırır. Dışındaki gösterişli yapısı, içerisinde de devam etmektedir…
İmparatorluk üslûbu anlamına gelen Ampir ve Barok tarzındaki cami kesme taş ve mermerden yapılmıştır. 2. Mahmut yeniçeri isyanının bastırılması ve yeniçeri ocağının kapatılması zaferi şerefine bu camiyi yaptırmış ve zafer anlamına gelen Nusretiye olarak adlandırmış...
Caminin hikayesi biraz hüzünlüdür... 1823’teki Firuz Ağa yangınında kasırlar, köşkler, kışlalar ve yüzlerce evle birlikte III. Selim’in yaptırdığı Tophane Camii de yanar. Bu büyük felâketi, devletin gücünü göstermesinin vesilesi yapmak isteyen padişah; evleri, kasırları, köşkleri, kışlaları yaptırırken, yanan caminin yerine de bütün müştemilâtıyla büyük bir caminin yapılmasını emreder. Birkaç sene içinde bütün evler, kasırlar, köşkler ve kışlalar yeniden inşa edilir. Fakat cami koydaki sığ suların üzerine yapıldığı için planlanan zamanda bitirilemez. Bütün hünerini bu eserde sergilemek isteyen Mimarbaşı Kirkor Balyan Efendi’nin Ampir, Barok ve Rokoko karışımı bir mimarî tarz seçmesi ve malzemeyi memleketin uzak yerlerinden getirtmesi de inşaatın uzamasına sebep olur.
Bu gecikmeye kızan sultan, sık sık gelip inşaatı teftiş eder. Mimarın işine müdahale etmez ancak çalışmaların hızlanması için gereken her türlü takviyenin yapılmasını emreder. Mimarbaşı da, padişahın takdirini kazanmak için caminin hem dış görünüşünde, hem de iç süslemelerinde o zamana kadar pek görülmeyen mimarî usûller uygular.
Oldukça yüksek bir subasman üzerine inşa edilen camide; hünkâr kasrı, paşa köşkü, meşruta gibi müştemilât, girişin iki yanına simetrik olarak yerleştirilirken, cümle kapısına çıkan kıvrımlı merdivenlere ve mabedin irili ufaklı kubbeleri ile eyvan kemerlerinin uyumuna büyük bir özen gösterilir.
Özellikle son cemaat yerinin iki yanında yer alan ince, yivli ve uzun minarelerin şerefelerinin yeni açılan güle benzetilmesi, kubbe kasnağını taşıyan kemerlerin köşelerinde yer alan ve “soğan karınlı” tabir edilen destek kulelerinin goncayı hatırlatacak şekilde yapılmasıyla, eser farklı bir görüntü güzelliği kazanır.
Caminin sol sahanlığında yer alan şadırvan, sebil ve namaz vakitlerini tayin eden muvakkithâne ise, caminin tek kubbesi ve ana gövdesi ile uyumlu bir tarzda inşa edilir.
Neticede üç sene gibi kısa bir zaman içinde Boğaz’ın Haliç’le birleştiği sahilde, iç tezyinâtı ve dış zarafetiyle muazzam bir eser ortaya çıkar.

O yılın Ramazan ayından önce ibadete açılması planlanan caminin minareleri arasına kurulan mahyalar denizden iyi görünmeyince açılış ertelenir. Minareler, alt şerefelere kadar yıkılıp biraz daha yükseltilerek hata giderilir.
Caminin giriş tarafı doldurulmasına rağmen, o zamanlar kıble cephesi sularla kaplı olduğundan, Ramazanın ilk cumasına denk gelen 8 Nisan 1826’da yapılan açılışa padişah saltanat kayığıyla gelir...
Açılıştan hemen sonra da Yeniçeri ocağını kaldırma çalışmalarına başlar. Bu iş için hazırlanan özel birlikler 15 Haziran’da harekete geçer. O gece yeniçeri kışlaları toplarla muhasara altına alınıp yalınkılıç sipahilerle sarılır. Bütün kışlalar şafakla birlikte şiddetli top ateşine tutulur, sağ çıkanlar da kılıçtan geçirilir. Tarihçilerin “Vaka-i Hayriye” olarak adlandırdığı bu olayla memleketi büyük bir belâdan kurtardığını düşünen Padişah, hadisenin dehşetini biraz olsun azaltabilmek (halkın gazını almak, kendisine dindar padişah dedirtmek) maksadıyla, halkın hayran kaldığı camiye “düşmana galip gelme, zafer kazanma” manasına gelen Nusretiye adını takar.
Kelimeler:  
Tarih: 20.11.2007 23:14
Görüntülenme: 4038
İndirilme: 3
Oylama: 5.00 (1 Oy(lar))
Dosya boyutu: 118.4 KB
Ekleyen: Mustafa Cambaz

EXIF Info
Yapım: NIKON CORPORATION
Model: NIKON D200
Pozlama Süresi: 1/320
Buşluk Verisi: F/9
ISO hızı: 400
Oluşturma Tarihi: 04.09.2007 18:20:53
Merkez Uzunluğu: 28mm

Powered by DNAsoft